Yılbaşı için Fas'a gittiğimi diğer hesaplarımdan takip edenler biliyorlardır. Bilmeyenler içinse Fas gezi notlarını yazmaya en kısa zamanda başlayacağımı duyurayım. Ülkenin birçok şehrini gezdik ama gidiş dönüşü Kazablanka'dan yaptık. Bu da yaklaşık 5 saatlik iki uçak yolculuğu demek oluyor. Ve iki de güzel film.
Giderken The Hundred Foot Journey filmini izledim. Meşhur Çikolata filminin yönetmeninin çektiği film tam da sıcak çikolata tadında olmuş. ;) Ya da içinde güzel lezzetler olan filmler mi böyle hissettiriyor acaba? Lasse Hallström'ün yönettiği filmin başrollerinde Helen Mirren, Om Puri ve Manish Dayal oynuyor.
Mumbai'de yaşayan ve yıllardır süregelen aile restoranlarını işleten kalabalık bir Hintli ailenin yeni bir hayat kurma öyküsünü izliyorsunuz filmde. Ülkedeki siyasi karışıklık nedeniyle karşıt gruplardan birinin saldırısına uğrayarak yanan aile restoranları ve mutfağın asıl ilham perisi anneyi kaybetmeleri sonrasında tası tarağı toplayıp göçmen olarak yaşayacakları bir ülke arayışına giriyorlar. Sonunda Fransa'nın şeker şerbet bir kasabasına -hani her yerin taze sebze-meyve pazarı, tablo gibi kırsal alanlar, sepetli bisikletleriyle alışverişe çıkan romantik elbiseli, güzel kadınlarla dolu olan bir kasabadan bahsediyorum- yerleşerek aile işine burada da devam etmeye karar veriyorlar. Aralarında şef olarak en yeteneklileri büyük oğul Hassan, geleneksel spesiyalleri başarıyla yapabilen yetenekli isim. Aile zaten restoran işletmeciliği konusunda deneyimli. Güzel de bir yer buluyorlar restoranları için. Ama önemli bir sorun var: burası Fransa dostum! Adamların nefis bir mutfakları ve bambaşka bir damak zevkleri var. Bakalım Hint yemeklerini sevecekler mi? Daha da önemlisi restoranın yeri doğru mu? Zira tam karşılarında birinci Michelin yıldızını kapmış, ikincisi için deliler gibi uğraşan, hırs küpü Madam Mallory'nin (Helen Mirren) restoranı bulunuyor.
Rekabet, hırs, hoşgörü, başarı, yenilikçi ve açık zihniyetin başarıya olan katkısı, katma değerli bir hizmet ya da fikir sunmanın günümüz dünyasındaki önemi, insan ilişkilerinin iyileştirici etkisi, bir tutam aşk... Bu filmde bulabileceklerinizden bazıları diyeyim. Ben sevdim, sıcak ve keyifli bir filmdi bence.
Mumbai'de yaşayan ve yıllardır süregelen aile restoranlarını işleten kalabalık bir Hintli ailenin yeni bir hayat kurma öyküsünü izliyorsunuz filmde. Ülkedeki siyasi karışıklık nedeniyle karşıt gruplardan birinin saldırısına uğrayarak yanan aile restoranları ve mutfağın asıl ilham perisi anneyi kaybetmeleri sonrasında tası tarağı toplayıp göçmen olarak yaşayacakları bir ülke arayışına giriyorlar. Sonunda Fransa'nın şeker şerbet bir kasabasına -hani her yerin taze sebze-meyve pazarı, tablo gibi kırsal alanlar, sepetli bisikletleriyle alışverişe çıkan romantik elbiseli, güzel kadınlarla dolu olan bir kasabadan bahsediyorum- yerleşerek aile işine burada da devam etmeye karar veriyorlar. Aralarında şef olarak en yeteneklileri büyük oğul Hassan, geleneksel spesiyalleri başarıyla yapabilen yetenekli isim. Aile zaten restoran işletmeciliği konusunda deneyimli. Güzel de bir yer buluyorlar restoranları için. Ama önemli bir sorun var: burası Fransa dostum! Adamların nefis bir mutfakları ve bambaşka bir damak zevkleri var. Bakalım Hint yemeklerini sevecekler mi? Daha da önemlisi restoranın yeri doğru mu? Zira tam karşılarında birinci Michelin yıldızını kapmış, ikincisi için deliler gibi uğraşan, hırs küpü Madam Mallory'nin (Helen Mirren) restoranı bulunuyor.
Rekabet, hırs, hoşgörü, başarı, yenilikçi ve açık zihniyetin başarıya olan katkısı, katma değerli bir hizmet ya da fikir sunmanın günümüz dünyasındaki önemi, insan ilişkilerinin iyileştirici etkisi, bir tutam aşk... Bu filmde bulabileceklerinizden bazıları diyeyim. Ben sevdim, sıcak ve keyifli bir filmdi bence.
Dönüş uçuşunda ise Nelson Mandela'nın özel yaşamı ve özgürlük mücadelesini anlatan Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol adlı filmi izledim. Mandela'yı canlandıran isim İdris Elba'yı da filmi de başarılı buldum.
Nelson Mandela'nın çocukluğu, ailesinin kabile yaşamı ve ilk evliliğine nispeten kısaca değinen filmde, asıl odak konusu olarak gerçek anlamda ömrünü adadığı Güney Afrika halkının özgürlük mücadelesi ele alınıyor. Önceleri asla şiddete başvurmayan, ancak buna rağmen sürekli şiddet gördükleri ve ezildikleri için bir süre sonra aktif direnişe de geçen, haklarını kazanmak için yıllarca mücadele vermiş bir halkın ve özgürlük hareketinin yirmi yıla yakın hücre hapsi yatmış lideri Nelson Mandela. Ama sonrasında kazandığı zafer ve sevgi ve saygınlık ise paha biçilemez. Ülkesinin demokratik seçimle göreve gelen ilk başkanı olması ve aldığı Nobel Barış Ödülü adını dünya tarihine de altın harflerle yazdırmasına neden oluyor. Ayrıca Madiba (kabile adı) babası ve (en nihai sonucu) annesi göremese de çok önemsediği bir şeyi, yani ailesinin gururu olmayı da başarıyor. Mandela'nın ikinci eşini canlandıran Naomi Harris'i ve doğru anlatıldıysa ikinci eşin güçlü karakterini de pek başarılı bulduğumu söylemeliyim. Yıllara dair belgesel niteliğinde bilgi veren bölümleriyle, arka planda Güney Afrika halkının yaşamına dair görüntülerle filmin daha da tatlandığını düşünüyorum. Bence izlemelisiniz.
İyi seyirler, iyi hafta sonları...
Nelson Mandela'nın çocukluğu, ailesinin kabile yaşamı ve ilk evliliğine nispeten kısaca değinen filmde, asıl odak konusu olarak gerçek anlamda ömrünü adadığı Güney Afrika halkının özgürlük mücadelesi ele alınıyor. Önceleri asla şiddete başvurmayan, ancak buna rağmen sürekli şiddet gördükleri ve ezildikleri için bir süre sonra aktif direnişe de geçen, haklarını kazanmak için yıllarca mücadele vermiş bir halkın ve özgürlük hareketinin yirmi yıla yakın hücre hapsi yatmış lideri Nelson Mandela. Ama sonrasında kazandığı zafer ve sevgi ve saygınlık ise paha biçilemez. Ülkesinin demokratik seçimle göreve gelen ilk başkanı olması ve aldığı Nobel Barış Ödülü adını dünya tarihine de altın harflerle yazdırmasına neden oluyor. Ayrıca Madiba (kabile adı) babası ve (en nihai sonucu) annesi göremese de çok önemsediği bir şeyi, yani ailesinin gururu olmayı da başarıyor. Mandela'nın ikinci eşini canlandıran Naomi Harris'i ve doğru anlatıldıysa ikinci eşin güçlü karakterini de pek başarılı bulduğumu söylemeliyim. Yıllara dair belgesel niteliğinde bilgi veren bölümleriyle, arka planda Güney Afrika halkının yaşamına dair görüntülerle filmin daha da tatlandığını düşünüyorum. Bence izlemelisiniz.
İyi seyirler, iyi hafta sonları...
2 yorum:
Geçenlerde bende ilk filmi izledim , çok şirin bir filmdi. Vakit çabuk geçti. Mandela'yı izlemedim listeye alayım. Bende sana Kertenkele (Marmoulak) adlı filmi önereyim. Birde izlemediysen Şevkat Yerimdar :)Zengin kız fakir oğlan filmi
Füsuncum Kertenkele tamam, ama diğerinden pek emin olamadım sanki. :P Dur bakalım, biraz zaman tanıyayım kendime. ;)
Sevgiler.
Yorum Gönder